25 Şubat 2024 Pazar

Balkan Savaşlarını ve 1. Dünya Harbi'ni okudukça, Sultan Abdülhamid'i devirip idareyi eline geçirenlerin içinde çok sayıda hain mevcut olduğunu görüyoruz. Bunlardan biri de Es'ad Toptanî Paşa'dır. Hasan Rıza Bey'in kahramanca müdafaa ettiği İşkodra Kalesi'ni düşmana teslim etmiştir. Yılmaz Öztuna şöyle anlatır:



17 Eylül 2023 Pazar

Hamparsum Boyacıyan'ın İttihadçılar Tarafından Milletvekili Yapılması

 Yılmaz Öztuna, II. Abdülhamid Zamanı ve Şahsiyeti, s.84-85:




8 Eylül 2023 Cuma

Midhat Paşa Hakkında

 Yılmaz Öztuna (3 Temmuz 1991 tarihli gazete makalesinden):










29 Ağustos 2023 Salı

Selânik'in Kaybı

Yılmaz Öztuna, Avrupa Türkiyesi'ni Kaybımız, 14. Baskı, Mayıs 2012:



24 Ağustos 2023 Perşembe

Enver Paşa ve Sarıkamış Felâketi

 Yılmaz Öztuna, 15 Mayıs 1991:



13 Ağustos 2023 Pazar

Sultan Vahîdeddin'in Millî Mücadeleye Yardımı ve Zaferin Soysuzlar Tarafından Gasp Edilmesi

2011'de günlük gazetelerde şöyle bir haber okuduk (aşağıdaki ekran görüntüsü 27.04.2011 tarihli Vatan Gazetesi'nden alınmıştır, kırmızı çizgili vurguları ben ilave ettim): 














Bu haberden seneler önce, 1978 senesinde basılan Eshâb-ı Kirâm isimli bir eserin arkasında "Kitapta Adı Geçenleri Tanıtma" başlığı altında şu bilgiler mevcuttur. Yanlış hatırlamıyorsam Prof. Mim Kemal Öke 90lı yıllardaki bir gazete makalesinde bu yazılara atıfta bulunmuştu:














5 Ağustos 2023 Cumartesi

Enver Paşa: Karakteri ve İcraatları


33 yaşındaki toy başkomutanımız Enver Paşa, 4 yıllık savaşın ilk yılı içinde en güçlü 2 ordumuzu Sarıkamış ve Gelibolu'da harcamıştı, çoğunluğu 18-25 yaş arası delikanlılar oluşturuyordu. Bir daha asla olmasın! - Yılmaz Öztuna, 10.02.2010


Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci: 
















Yılmaz Öztuna, Avrupa Türkiyesi'ni Kaybımız, s. 140 (Ocak 1913'teki Bâb-ı Âli Baskını'nı anlatırken):


 








Yılmaz Öztuna, II. Abdülhamid: Zamânı ve Şahsiyeti, Ötüken Neşriyat, s. 147:



Irkçılık, Faşizm ve Mahmut Esat Bozkurt

 Engin Ardıç, 20 Şubat 2010:

2 Temmuz 2023 Pazar

Talat Paşa'nin İhaneti

Yılmaz Öztuna, Avrupa Türkiyesi'ni Kaybımız, 14 Baskı, Mayıs 2012, s.99-100: 



Yıldız Yağması'na İştirak Edenler Hakkında

 Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci, Osmanlı'nın Çöküşü, İstanbul, 2019, s. 26:













Bazı isimler 29 Haziran 2023 tarihli İngilizce makalesinde verilmektedir: 



29 Haziran 2023 Perşembe

Şevket Süreyya Aydemir'in Kaleminden İskilibli Atıf Hocanın İdamı



















Balkan Felâketi Nasıl Oldu?

Yılmaz Öztuna, Avrupa Türkiyesi'ni Kaybımız, 14 Baskı, Mayıs 2012:



25 Haziran 2023 Pazar

Dersim Karikatürü

Temmuz 1937, Sedat Simavi'nin Karikatür Dergisi (Kaynak: @gdhtarih)

8 Mayıs 2023 Pazartesi

İsmet İnönü'nün Cepheden Kaçışları

Kıdemli Yüzbaşı Lebib Bey anlatıyor: "İnönü muharebelerinde ben de vardım. Bozulmuş kaçıyorduk. İsmet Bey kayboldu. Sivil giyinip samanlığa saklanmıştı. Köylüler geldiler, düşman kaçıyor, siz nereye kaçıyorsunuz deyince uyandık. Düşmanı kovalamaya başladık." (2/11/1970)





3 Mayıs 2023 Çarşamba

CHP'nin Kürtlere Yaptığı Zulümler

 

Nuh Albayrak, Star Gazetesi, 3 Mayıs 2023:

Anadolu Hareketi'nde Kürtlerin önemini çok iyi bilen Mustafa Kemal Paşa, Samsun'dan yola çıkarken, Kürt liderlerden Cemilpaşazâde Kâzım'a gönderdiği 11 Haziran 1919 tarihli telgrafta, "Bağımsız bir Kürdistan İngilizlerin plânıdır. Ancak, Kürt kardeşlerimizin merbutiyetini (aidiyetini) teminat altına almak için gerekli hak ve imtiyazları verme yanlısıyım" demişti. (Andrew Mango, "Öz kardeş"ten "inkâr"a, Derin Tarih, Kasım 2014, s. 56-67.)

Nitekim İstiklâl Savaşı'na verdikleri desteğe "teşekkür" için 1921 Anayasası'nda Kürtlere "muhtariyet" hakkı verilmiş ve 11. Madde ile de bu özerkliğin çerçevesi çizmişti.

Ancak 1923 sonunda CHP'nin (Halk Fırkası) kurulmasıyla birlikte estirilen "Değişim" rüzgârı, Kürtler de fena sallamıştı!

"4 ilke"den biri olan "Milliyetçilik", tek parti icraatına; "ırkçılık" olarak yansımıştı. Müslümanlara karşı yürütülen operasyonların da muhatabı olan Kürtler, "çifte mağdur" durumuna düşmüştü.

Nitekim 1924'te Hilafetin kaldırılmasına, "Türklerle ortak paydamız ve devletle bağımız koparıldı" diye tepki gösteren Şeyh Said'in 1925'teki kıyamı; "Kürt İsyanı" olarak yansıtılmış ve keskin politika değişikliğine gerekçe yapılmıştı.

Bazı örneklerle bu süreci somutlaştırmaya çalışalım...

KÜRTÇE KONUŞAN İSTİKLAL MAHKEMESİNE...

Meclis Başkanı Abdülhalik Renda'nın hazırladığı ilk "Kürt Raporu", "CHP Zulmü"nün "navigasyonu" olmuştu. Kürtlerin çoğunlukta olduğu bölgede "Türkleştirme" yapılmasını öngören rapor, Kürtlerin; kendi dillerini konuşmasını "Milli aidiyete darbe" olarak görmektedir!

Bu rapor ışığında, 8 Aralık 1925'te başlatılan "Güneş-Dil Teorisi" ve "Vatandaş, Türkçe konuş!" kampanyalarıyla, "Kürt ve Kürdistan" ibareleri yasaklanmıştı! Nitekim 24 Eylül 1925'te yayınlanan "Şark Islahat Plânı"nın 13. Maddesi'nde Kürtlerin yaşadığı il ve ilçeler sayılıyor ve "Buralardaki devlet dairelerinde, mekteplerde, çarşı ve pazarda Türkçeden başka lisan kullananlar devlete karşı gelme suçuyla cezalandırılır" deniyordu. "Devlete karşı gelmek" ise "idam mangası" gibi çalışan İstiklâl Mahkemesi'nin sahasına giriyordu.

Kürtlerin TSK'dan ayıklanması konusunda da özel çaba sarf ediliyordu. 1928 yılında Genelkurmay Başkanı Fevzi Çakmak'ın imzasıyla Askerî liselere gönderilen "gizli" emirle, "Kürt çocuklarını ayıklayın" talimatı verilmişti!

Çarpık CHP zihniyeti; batıdaki okullardan "Kürt'sün" diye attığı öğrencilerin doğudaki okullarda okuyan kardeşlerine de, her sabah "Türk'üm..." dedirtiyordu!

CHP'nin Kürtlüğü ve Kürtçeyi yok etme operasyonu, Kürtlerin yoğun yaşadığı köy ve şehirlerde ise korkunç bir "katliam"a dönüşmüştü.

Şeyh Said İsyanını bahane eden devlet, Kurtuluş Savaşı'nda şehit düşen Kürtlerin köylerine; günlerce bomba yağdırmıştı! Ağrı'da yürütülen katliamlardan kaçarak Zilan Deresi'ne sığınan 15 bin Kürt imha edilmişti! (Cumhuriyet, 16 Temmuz 1930) Bu sayı, Kürt yazar Hesen Hişyâr Serdî'ye göre ise 47 bin idi!

CHP Hükümeti, 1931'de çıkardığı 1850 sayılı kanunla, bu katliamları "suç" olmaktan çıkararak memurlarını korumuştu!

Zaten onları teşvik eden bizzat Başvekil İsmet Paşa idi. 31 Ağustos 1930 tarihli Milliyet'e verdiği demeçteki, "Bu ülkede sadece Türkler ırksal hak talep etme hakkına sahiptir. Her ne pahasına olursa olsun, ülkemizde yaşayanları Türkleştirecek, karşı çıkanları yok edeceğiz" demişti.

BAKAN'DAN KOMUTANA: ONLARI MAĞARAYA GÖM...

Dönemin İçişleri Bakanı Şükrü Kaya, Tunceli 4. Umum Müfettişi Abdullah Alpdoğan'a 26 Nisan 1937'de gönderdiği "Çok gizli" mektupta şu inanılmaz ifadeleri kullanmıştı:

"Yakıcı ve boğucu gaz talep etmişsin. Hükümette bazı kendini bilmezler, taleplerinin karşılanmaması için çalışıyor ama başarılı olamadılar. Cumhurreisimiz ve Başvekilimiz taleplerinin derhal tedarik edilerek yerine ulaştırılması emri vermişlerdir. Bütün şakileri o mağaralara göm, göm ki bir daha canlanmasınlar."

Bu katliam talimatının aynen yerine getirildiğini yine Şükrü Kaya'nın "teşekkür" mektubundan anlıyoruz:

"Muhterem Komutan, Mağaralarda kullanılan gazların şakileri tamamen bertaraf ettiğini bildirmişsin. Gazan mübarek olsun. Madalya ile taltif edileceğini bildirmek isterim."

Bakan bey, matbuatı uyarmayı da unutmamıştı! Cumhuriyet'in sahibi Yunus Nadi'ye gönderdiği mektupta, "Muhabirinizin çektiği; Dersim'in Islahı Projesi fotoğraflarını bakanlığımıza iade ediniz" diyordu. Ayrıca 4 Temmuz 1937 tarihli gazetede çıkan haberi beğendiklerini belirterek, "Harekât" ile ilgili haberlerin bakanlıkça kontrol edildikten sonra yayınlanması konusundaki mutabakatı hatırlatmıştı. Hükümetin beğendiği haberde, Kürtleri imha eden asker, "Kahraman Türk Çavuşu..." başlığıyla övülmüştü!

ÇAĞLAYANGİL, KILIÇDAROĞLU'NA DERSİM KATLİAMINI ANLATTI

CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun memleketi olan "Dersim'in temizlenmesi"ne özel önem veriliyordu. Köylerin nasıl yakılacağını anlatan "Eşkıya Takibi ve Mağara Aramaları İçin Talimatnameler" el kitabı hazırlanmıştı.

Operasyona katılan pilot Sabiha Gökçen, "Canlı ne görürseniz ateş edin emrini almıştık. Asilerin gıdası olan keçileri dahi ateşe tutuyorduk" demişti!

Köylerin ve mezraların nasıl yakıldığını, mağaralara sığınanların ise zehirli gazla nasıl imha edildiğini İhsan Sabri Çağlayangil, Dersim Katliamını merak eden Kemal Kılıçdaroğlu'na, 1986 yılında; açık yüreklilikle her şeyi anlatmıştı:

"(Kürtler) mağaralara iltica etmişti. Ordu, mağaraların içinde zehirli gaz kullandı. Bunları fare gibi zehirledi. Yediden yetmişe o Dersim Kürtlerini kestiler. Kanlı bir harekât oldu." (Ses kaydı: https://www.dailymotion.com/video/x15ws9r)

Hızını alamayan CHP Hükümeti, Almanya'ya peşin para göndererek; kemikten geçerek iliği yakan "İperit (Hardal) gazı" siparişi verilmişti. Bu gazın nerede kullanılacağı sorusuna, Kürtleri kastederek "Eşkıyaya karşı" cevabı verilmesi üzerine Almanlar, "Biz bu gazı devletlerin, kendi milletine kullanması için üretmedik" diyerek, parası ödendiği halde göndermemişti. Harekât bittikten sonra gönderilen 30 ton zehirli gaz, Mamak'ta bulunan Gaz Kimya hanesi yakınındaki tel örgülü arazide; açıkta duran bidonlarda yıllarca bekletilmiş ve 1950'den sonra imha edilmişti. (İşgale Benzer Hıyanetler, s. 97)

Tek parti yönetimi ırkçılığa doymuyordu! İşi "kafatası taraması"na kadar götürmüşlerdi. Adalet Bakanı Mahmut Esat Bozkurt, (geleceğin Millî Eğitim Bakanı) Reşid Galip ve (geleceğin Başbakanı) Şemsettin Günaltay, 10 ayrı ekip ile Anadolu'nun 10 değişik bölgesinde 40 bin kişinin kafatasını ölçerek "Türk" olup olmadıklarına karar vermişti! Kafatası ölçüm sonuçlarının açıklandığı, 18 Eylül 1930 Gölcük Yaylası'ndaki basın toplantısında Bakan Bozkurt, "Türk vatanında, 'öz Türk' olmayanların bir hakkı vardır, o da Türklere hizmetçi; köle olmaktır" demişti. (Aydın Engin, Cumhuriyet, 21 Eylül 2014)

Kürtlere yönelik CHP zulmünü burada anlatmakla bitiremeyiz. Daha nice vahim ayrıntıları merak edenler, bu konuda yazılmış kitaplara müracaat edebilir. 


1 Mayıs 2023 Pazartesi

Safiye Ayla'nın CHP Önde Gelenleriyle Maceraları

Aşağıdaki resimlerin tamamı Google taramasıyla bulunabilmektedir. En azından bir kısmının Kadir Çandarlıoğlu tarafından derlendiğini sanıyorum. 
 




20 Nisan 2023 Perşembe

Kafatasçılık

Kemalist yazar Şevket Süreyya Aydemir "Suyu Arayan Adam" kitabında kafatası ölçmeleriyle kaybedilen zamanlardan bahsetmiş:












1979'da ölene kadar TDK'nın başuzmanlığını yapan Agop Dilaçar Martayan'ın bir gazetede ''Agop Dilaçar'ın Anıları İşte'' başlığı ile neşredilen hatıralarının bir yerinde Martayan şunları söylüyor:

Bir akşam Çankaya'da birkaç kişi Atatürk'ün etrafında toplanmıştık. Yemekten sonra kahve içilirken konuşmalar bir aralık ırk, Türk dünyası göçler, antropoloji gibi konulara kaydı. Konuşmalar sürüp giderken Atatürk'ün birden ''Kafalarımızı ölçtürelim'' demesi üzerine bir antropolog bulundu, kraniyometresi ile ilkin Atatürk'ün kafası ölçüldü ve kafa karinesinin (Fr. indice cephalique) 84 olduğu ortaya çıktı. Yani tam yuvarlak kafalı (brakisefal; şapka girimi çemberinde sağ-sol çizgisi ile ön-arka çizgisinin oranı, yani ön arka çizgisinin uzunluğu 100 ise, sağ-sol çizgisinin uzunluğu 84). Bu arada kafaları birazca uzun olanlar sofradan usulcacık ayrılmağa başladılar. Atatürk'ün solunda oturan Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras, Çanakkale'de doğmuş, Üsküp'te yetişmiş olduğunu bildirerek kafasının tam brakisefal olmadığı icin özür diledi. Atatürk şakalaşarak ''istisnalar kanunu bozmaz'' dedi ve onun kafasını ölçtürmedi...(Tercüman Gazetesi, 4 Ekim 1981)

Aşağıdaki resim Mustafa Armağan'ın Twitter hesabından alınmıştır:
















Aşağıdaki vesika Müfid Yüksel'in Twitter hesabından alınmıştır:



6 Nisan 2023 Perşembe

Ey Türk Faşisti!

 


















Kaynak: Mustafa Armağan'ın Twitter hesabı.

11 Kasım 2022 Cuma

Putçuluk İlleti-5

















Ahmet Kabaklı, Temellerin Duruşması, 15. baskı, 1992, s.333-334:




29 Ekim 2022 Cumartesi

Nihal Atsız'a Göre Cumhuriyetin Kuruluş Tarihi

Nihal Atsız, Orkun Dergisi, 1 Aralık 1950:

https://pixeldrain.com/u/DCtgFR2x




Putçuluk İlleti-4

 Ahmet Kabaklı, Temellerin Duruşması, 15. baskı:








22 Ekim 2022 Cumartesi

2 Ekim 2022 Pazar

Nihal Atsız'ın Bir Mektubu

Nihal Atsız'ın 1944'te ikinci karısı Bedriye'ye yazdığı mektup Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin 3 Mart 1962 tarihli 62. birleşiminin 2. oturumunda Meclis kürsüsünden okunarak devlet arşivlerine geçirilmiş (Kaynak: https://twitter.com/thedemirkirat/status/1576553752999301120).

https://www5.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/MM__/d01/c004/b062/mm__010040620066.pdf





1 Ekim 2022 Cumartesi

Falih Rıfkı Atay Niye Savcılık Tarafından Davet Edilmiş

 Falih Rıfkı Atay, Çankaya, Dünya Yayınları No:5, Cilt 1, Önsöz:



15 Eylül 2022 Perşembe

Sultan'a 'hain' iftirası tarihi gaflettir!

Yılmaz BİLGEN, 15.09.2022, Türkiye Gazetesi

Prof. Dr. Hale Şıvgın, “Vahdeddin henüz 4 aylık bir padişah iken İstanbul işgal edildi. Mustafa Kemal ve arkadaşlarını kurtuluş umudu ile Anadolu’ya yolladı” dedi. Prof. Dr. Ali Satan da “Bugün hâlen Vahdeddin haindir iddiasını sürdürmek, bizi tarihi ideolojik kalıplarla açıklama çıkmazına götürür” diye konuştu.

Tarih Doktoru Ahmet Anapalı ise “Sultan Vahdeddin’e hain demek insafsızlık olur çünkü ihanet denilebilecek hiçbir söz ya da davranışı yok. Yetersizlik derseniz o zaten çok açık” değerlendirmesinde bulundu. Tarihçi Mustafa Armağan da “Millî Mücadele. Sultan Vahdeddin’in de dâhil olduğu müşterek bir operasyondu” derken Prof  Dr. Ekrem Buğra Ekinci, Sultan Vahdeddin’in memleketi terk ederek muhtemel bir iç savaş ihtimalini ortadan kaldırdığı görüşünü dile getirdi.

Dr. Ahmet Anapalı: Sultan Vahdeddin’e hain demek insafsızlık olur çünkü gerçekten de ihanet denilebilecek hiçbir söz ya da davranışı yok. Yetersizlik derseniz o zaten çok açık. Hem Mustafa Kemal’in Sultan’a yaverliği bu noktada dikkate alınmak zorunda. Ayrıca Samsun, Erzurum, Sivas, Havza ve Ankara’da attığı her adımda Sultan Vahdettin’i bilgilendiren bir Mustafa Kemal gerçeği var. Yıkım projesi olan Sevr’i bozan isimlerden biri de Sultan Vahdettin. Üstelik Sakarya zaferi sonrası Ankara’ya tebrik gönderiyor. İzmir'in kurtuluşunu ise Ayasofya’da mevlit okutarak kutladı. Sultan Vahdettin’in hatalı kararları elbette var ancak ihanet asla. Zaten Mustafa Kemal de onun hakkında, “Çok namuslu bir adam öldü. İsteseydi Topkapı Sarayı’nın bütün hazinesini götürür ve öyle bir ordu kurup geri dönerdi” diyor. Ölümünü duyduğunda ise “Vah vah! Allah rahmet eylesin, bir tarih kapandı. Kim isterdi ki böyle olsun” diyen de aynı Mustafa Kemal’dir. 

Prof. Dr. Ali Satan: Türkiye’nin tarih anlayışı artık hain ya da kahraman parantezinden acilen çıkarılmalı. Bu, bizi fazlasıyla sığlaştıran bir boyut kazandı. Sultan Vahdeddin ile ilgili yapılan tartışmalar her şeyden önce dönem şartlarını dikkate alınmadan yapılıyor. Tarihi bugünden anlamlandırmak yaşanmış gerçekliğe zarar verir. Bununla birlikte tarihi bu kadar siyasallaştırmak çok büyük hata. Her devrim doğal olarak önceki yapı ile bir tarih savaşına girer. Ancak biz de aradan geçen yüz yıla rağmen aynı hava estirilmeye çalışılıyor. Bu durumdan acilen çıkılması gerekiyor aksi durumda ülkemiz, gelecek nesiller büyük zarar görür. Kendi tarihimizle barışmak zorundayız. Daha fazla kavga ve hesaplaşma hevesi ne ülkeye, ne tarih bilimi ne de gençliğimize hiçbir şey kazandırmıyor. Aidiyet duygularımızı zedeliyor. Sultan Vahdettin’e hain demek tarihte hain aramaktır. Bundan çıkmak zorundayız. O günün şartlarını göz ardı ederek yaşanmışlıkları ideolojik malzemeye dönüştürmek yanlış sonuçlar doğuruyor. Sultan Vahdeddin’e Sevr dâhil hiçbir sebeple hainlik yaftası vurulamaz. Hataları eleştirilebilir ancak hainlik ithamı büyük hata olur.

Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci: Sultan devlet reisidir. Osmanlı Kanun-i Esasisi’ne ve dünya anayasa hukuku teamüllerine göre hükûmet işlerinden kabine mesuldür, hükümdar gayrimesuldür. Sultan Vahideddin tahta çıktıktan sonra olan bitenlerden iş başına getirilen kabineler sorumludur. Hattı zatında Padişah, aklen ve hukuken ‘vatan haini’ olamaz çünkü memleketi mülkü, halkı da ailesi gibi görür. Olayın bir diğer boyutu ise Vahideddin Han, memleketi harbe sokan ve felakete sürükleyen aktör değil tam tersine harbin sonunda tahta çıkan bir hükümdar. Ülkeyi harbe sürükleyen kadronun büyük kısmı daha sonra Ankara Hareketine katıldılar ve bunların hiçbirisine önceki yaptıklarından dolayı hesap sorulmadı. 1 Kasım 1922’de Ankara Meclis’i saltanatı kaldırdı. Padişaha da can güvenliği kalmadığı için memleketi terk etmekten başka yol kalmadı. Kalsaydı iç savaşa sebep olabilirdi..

Prof. Dr. Hale Şıvgın: Sultan Vahdeddin’in 3 Temmuz 1918’de tahta çıkışı kendisi için de sürpriz oldu. Devlet yönetimi konusunda hiçbir tecrübesi olmayan Sultan Vahdeddin, 4 ay sonra gelen işgalle sarsıldı. İlerleyen yaşı ve deneyim eksikliğinin yanı sıra Osmanlı’nın en zor döneminde padişah olan Sultan Vahdeddin itilaf-işgal devletlerinin kurduğu Yüksek Komiserliklerle tam olarak kuşatıldı. Bir tür devlet içi devletçikler oluştu. Padişah’ın bağımsız hareket etme şansı kalmadı. Özellikle İngilizlerin ağır baskısı altındaydı. O şartlara rağmen Mustafa Kemal’i Anadolu’ya yolladı. Gönderen İstanbul yönetimiydi ancak geri çağıran İngiliz kanadı oldu. Sultan Vahdeddin aciz bırakılmış bir sultan ve Anadolu’yu topyekun kaybetme korkusu yaşıyordu. O dönem yaşananlara ait belgeler Sultan Vahdettin’in hain olmadığını ispata yeterli.

Prof. Dr. Mete Tunçay: Ben öteden beri ‘Hain padişah Vahdeddin’ sözünün, o dönemin şartları içinde söylenmiş haksız bir şey olduğunu düşündüm. Vahdeddin siyasi anlamda yanlış hesap yapmış olabilir ama bu onun veya Damat Ferit Paşa’nın hain olduğu anlamına gelmez. Hain olması için en azından karşılığında bir şeyler alıp satması gerekir. Vahdeddin’in bir şey alıp sattığını kimse söyleyemez herhalde. Bu, Cumhuriyet’in kuruluş dönemi koşulları öyle gerektirdiği için dolaşıma sokulan bir söyleyiştir. Bugün artık bu meselelere çok daha soğukkanlı bakabilecek ve şefkatle yaklaşabilecek durumdayız.

Prof. Dr. İlber Ortaylı: Osmanlı çökmemiştir. Osmanlı İmparatorluğu bir rejim olarak kendisini feshetti. Son padişah bu feshi kabul etti. Hâlbuki kendisine sadık birliklerle direnebilecekken kan çıkmasın, kavga çıkmasın diye atladı gitti. Orada parasız sıkıntı içinde sefalet içinde öldü. Hatta bakkal bile alacağı için cesedine haciz koymaya kalktı.

29 Ağustos 2022 Pazartesi

Kafatasçılık Hakkında

 D. Mehmet Doğan'ın kitabından:













15 Temmuz 2022 Cuma

Bu ne maskaralık? İki Okkalık muska!!!

 Ahmet Kabaklı, Temellerin Duruşması, 15. baskı, s. 298-299.